“Yazmak iletişim kurmak değil direnmektir.” Direnmek neşe verir.

12 Ocak 2015 Pazartesi

tiyatroda şöyle bi iddia var: bir karakterin ne istediği ve ne yaptığı metindeki cümlesinde şifrelidir. yani metne baktığımızda Ahmet bunu söylerken ..yı istiyor ve .. yapıyor diyebiliriz. ancak 'nasıl'ını bilemeyiz. nasılının keşfedileceği yer sahnedir. böyle çalışıldığında sahne belirmeye (sahne çıkmaz) başlar. her oyuncunun nasılı farklı olabilir, bu nasıl aynı oyuncu için oyundan oyuna değişebilir, anlam sabit kalacaktır. sıkıntı yok.

hayatta da böyle sanırım. düşüncelerimiz ve eylemlerimiz benzer de görünse, bunları dışavurma tarzımız bizi belirleyen şey. aynı düşüncede/eylemde (örneğin aynı eylemde, diyelim bir sendikanın eyleminde) olduğumuz biriyle fersah fersah uzak hissederken, düşünce ortaklığı olmayan biriyle (pis bir burjuvayla(!) örneğin) birden yakınlaşıveriyoruz. ses tonu, bakış, gülüş...

mutsuzluğunu yakın oranda kabullenmiş iki kişi bir başka örneğin, tadından yenmiyor. ne bir yardırma var orda ne ittirme. olduğu kadarına razı gelinmiş. mutlu olmayana cüzzamlı muamelesi yapan, çoğunluğu mutsuz bir toplumuz. mutlu olmadığını gizlemeyene üzülmekten tuhaf bir keyif alan mutsuz bir toplum. bireysel mutluluktan bahsetmeye utanana akıl vermekte usta bireysel mutsuzlar toplumu. başka şekillerde de ifade edilebilir.

gelin biz bu mutluluk takıntısından vazgeçelim. neyse o diyelim. geldiği yerden oynayalım. belki o zaman mutlu oluruz.

yine de spinoza-niçe-dölöz üçlüsüyle haşır neşir arkadaşlarımın neşeli olma çabasını takdirle karşılıyorum, puslu gözlerinizden öperim.